Seminer Afişine Ulaşmak İçin Tıklayınız.

Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Hukuk Fakültesi tarafından düzenlenen "Hukuk Fakültesi Lisansüstü Seminerleri"nin sekizincisi, ANS Kampusü Hukuk Fakültesi Seminer Salonunda gerçekleştirildi.

Lisansüstü Seminerleri Serisinin "Türkiye'de Hukuk ve Demokrasi" başlıklı sekizincisinin başlangıcında kısa bir açış konuşması yapan AKÜ Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Şafak Balı, "Lisansüstü seminerlerimizi fakültemiz aktif konuma geldiğinden beri, araştırma görevlilerimizin göreve başladığı günden itibaren düzenli bir şekilde sürdürüyoruz. Yaklaşık 14 ay içinde sekizincisini gerçekleştiriyoruz. Bu seminerlerin en önemli fonksiyonlarından birisi genç akademisyen arkadaşlarımızın yetişmesine katkı sunması. Diğer taraftan da bilimsel çalışmaları ve bilimsel araştırmaları teşvik etmek istiyoruz. Üniversitelerin eğitim-öğretim, bilimsel araştırma ve öğretici yetiştirme şeklinde ifade edilen 3 temel misyonundan ikisini yüksek lisans düzeyinde eğitim ve öğretime de katkı sunmak suretiyle bu çalışmalarımızla yerine getiriyoruz" şeklinde konuştu.

“Hiç Şüphesiz Çoğulculuğun Kabul Edilmesinde Yatar”

AKÜ Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Şafak Balı daha sonra sözü ilk oturumun başkanı olan Doç. Dr. Ahmet Kemal Bayram'a bıraktı. İlk oturumda Arş. Grv. Rabia Beyza Candan "Çoğulculuk Kapsamında Sosyal Adalet", Arş. Grv. Şafak Orhan "Çok Hukukluluk ve HMK'da Tahkim", Arş. Grv. Alp Emre Varol "Bir Çok Hukukluluk Örneği Olarak İsrail Devleti" konularında birer sunum yaptı. İlk oturumun ilk sunumunu yapan Arş. Grv. Rabia Beyza Candan, çoğulculuğun demokrasi ile bağlantısı sebebiyle öneminden bahsederek, adalet ve sosyal adalet kavramlarına değindi. Geleneksel siyaset teorisinin kamusal-özel alan ayrımına alternatif olarak öngörülebilecek üç tane üçlü adalet alanı ayrımına da değinen Candan, "Çoğulculuk kavramını bize miras olarak bırakan kadınlar, köleler ve erkeklerin büyük bir kısmına oy hakkı tanımayan Antik Yunan demokrasisiyle modern demokrasi arasındaki can alıcı fark, hiç şüphesiz çoğulculuğun kabul edilmesinde yatar. Çoğulculuk, modern demokrasinin tanımlayıcı ve ayırt edici özelliği olarak kabul edildiğinde, çoğulculuğun biçimlendirdiği demokratik bir projede sadece farklıların var olabilmenin koşulu olduğu üzerinde de uzlaşılmış olur" dedi.

“Hicret Sonrasında Medine'de Üç Ana Sosyal Blok Daha Belirmiştir”

Daha sonra söz alan Arş. Grv. Şafak Orhan ise "Çok hukukluluk kavramını aynı topraklar içinde yaşayan farklı kültür ve inanıştaki topluluklara kendi hukuklarını seçme özgürlüğü biçiminde ifade edebiliriz diye düşünüyorum. İlk çok hukukluluk örneği, İslam tarihinde Medine Vesikası olarak ortaya çıkmış; Hicret sonrasında Medine'de üç ana sosyal blok daha belirmiştir. Bunlar: Müslümanlar, Yahudiler ve putperestler olarak ortaya çıkmışlar. Söz konusu sosyal blokların amacı, dini ve hukuki özerklik temelinde çoğulcu bir toplumsal projeyi hayata geçirerek, her toplumla bir arada yaşamanın mümkün olduğunu herkese göstermektir" şeklinde konuştu.

 

Oturumda daha sonra söz alan Arş. Grv. Alp Emre Varol ise "Konu olarak İsrail'i seçmemdeki sebep, İsrail'in başlangıçta seküler bir devlet olarak kabul edilmesi. Bunun dışında Amerika'daki ya da Kanada'daki örneklerde fiili bir takım uygulamalar yürürlükteyken İsrail'in bunu hukuk anlamında da resmi olarak kabul ediyor olması. İsrail'in böyle bir yapıyı kabul etmesinde daha çok tarihsel ve pragmatik sebepler etkili olmuş. İsrail'in kuruluş aşamasına baktığımızda pek çok menfaat grubu bölgede oyuncu konumunda yer alıyor. Baktığımızda toprakların çoğuna sahip olan ve nüfus bakımından üstün olan Müslümanlar var. Batılı devletlerin kuvvetini arkasına alan Hıristiyan cemaatler var. Yine büyük oranda seküler dünyayla entegre olmuş, ticaret yapan Avrupa göçmeni Yahudiler var. İsrail Devleti'nin kurulmasında büyük önem taşıyan siyonistler var. Çok fazla bedel ödemiş köktenci Yahudiler var. İsrail, bunların hepsini bir arada tutarak bölgede var olmaya çalışmış. Böyle bir çaba göstermiş" şeklinde konuştu.

“Antik Yunan'da görüyoruz”

Oturumun başkanlığını da yapan Doç. Dr. Ahmet Kemal Bayram ise "Türkiye'de Askeri Müdahaleler ve Anayasalarımız" başlıklı konuşmasında "Öncelikli olarak anayasacılık düşüncesinden bahsetmek istiyorum. Çünkü Türkiye'de ilginç bir şekilde herkes anayasadan bahsederken anayasacılık düşüncesinin genelde geri plana atıldığını düşünüyorum. Türkiye'de askeri müdahalelerle, anayasa arasında nasıl bir ilişki var, onu anlatmaya çalışacağım. Tabii, biliyoruz ki bir devletin anayasası bir devletin nasıl yönetileceğini belirleyen bütün ilke ve kuralların toplamı olarak görülüyor günümüzde, modern dünyada. Anayasaların, insanlık tarihinde izini sürdüğümüzde, anayasalarla ilgili sistematik görüş olarak ilk izlerini Aristoteles'te, M.Ö. 4. yüzyılda, Antik Yunan'da görüyoruz. Antik dönemde anayasalar "kimin yönetmesi gerekiyor ya da kim yönetecek" sorusuna bir cevap niteliğinde gündeme getiriliyor" dedi.  Soruların cevaplanmasının ardından verilen aranın ardından ikinci oturuma geçildi. İkinci oturumun başkanlığını Yrd. Doç. Dr. Cantürk Caner yaptı. Yrd. Doç. Dr. Caner, oturumda "Küreselleşme Sürecinde Türkiye'de Siyaset ve Bürokrasi İlişkisi" başlıklı bir de sunum yaptı. Oturumda Arş. Grv. Özlem Keskin "Avrupa Komisyonu İlerleme Raporları Çerçevesinde (1998-2013) Türkiye'de Demokratikleşme Sorunları ve Reform Çalışmaları", Minel Ağca "Demokrasilerde Sivil İtaatsizlik", Aynur Limon "Hukuk ve İktidar Bağlamında Muhafazakarlık" konularında birer sunum yaptılar.  Seminer, katılımcıların konuşmacılara sorduğu sorular ile sona erdi. Seminer sonunda AKÜ Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Şafak Balı tarafından konuşmacılara birer katılım belgesi takdim edildi.

8_1b 8_2b 8_3b 8_4b 8_5b 8_6b 8_7b 8_8b 8_9b 8_10b 8_11b 8_12b 8_13b

05 Mayıs 2016, Perşembe 534 kez görüntülendi