Sempozyum Daveti
Osmanlı’da, modernleşme çabalarıyla birlikte yeşeren Türk Anayasacılık hareketi özellikle Cumhuriyet döneminde Ülkenin en temel sorun alanlarından birisi haline gelmiştir. İlk anayasadan günümüze kadar hemen tüm anayasalarımız, pek çok siyasal ve toplumsal sorunun bizatihi ya sebebi ya da çözümü olarak görülmüş ve bu sebeple her daim, özellikle siyasi ve hukuki, gündelik tartışmaların odağında yer bulmuştur. Başka bir söyleyişle, anayasa değiştirmek ya da yeni bir anayasa yapmak fikri hiç dinmeyen bir sancı gibi, milletin gündeminde dinamik bir tartışma konusu olagelmiştir. Anayasanın sürekli tartışma konusu olması ise, bir taraftan anayasanın itibarını eritirken; diğer taraftan da anayasalara gereğinden fazla anlamlar yüklenmesiyle, hem sorunların gerçek çözüm yerlerinin ıskalanmasına yol açmış, hem de toplumda sıklıkla hayal kırıklıkları yaratmıştır. Velhasılıkelam, anayasa meselesi, bir karara bağlanması gereken sürüncemedeki bir dava gibidir. Afyon Kocatepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi olarak, biz bu konunun en yetkin uzmanlarından oluşacak bir Mahkeme heyetini burada toplamaya ve bu meseleye ilişkin, en azından teorik çerçevede, nihai hükmün kurulması için gerekli şartları oluşturmaya niyet ettik.
Malumdur ki, herhangi bir problemi çözme çabasında, ilk ve öncelikli adım marazın doğru teşhisidir. Aksi takdirde, yapılacak her şey havanda su dövmekten öte bir değer taşımaz. Bu bakımdan, öncelikle, “anayasa nedir?” sorusu ile başlamak, sonrasında, “gerekli midir?” sorusuna cevap aramak; bir sonraki adımda “anayasamız bu gereksinimi karşılama(ma)kta mıdır?” sorusuna cevap verdikten sonra, “anayasa değişikliği mi, yeni bir anayasa mı?” diye sormak ve nihayet, “biçim (yapım usulü) ve içerik (felsefesi) açısından nasıl bir anayasa” sorularına ilişkin cevaplarımızı tartışmak gerekir. Bu öneri size belki “garip” gelebilir, işe niçin alfabesinden başlamak gerektiğini anlamamış olabilirsiniz.
İşe alfabesinden başlamak sadece gerekli değil, elzemdir. Çünkü, son zamanlarda yoğunlaşan tartışmalara, tartışmalardaki merkezi problemlere baktığımızda, bunların bir kısmının anayasal sorun olmaktan ziyade, siyasal-sosyolojik nitelikli sorunlar olduğunu görüyoruz. Ayrıca, tartışmanın, “anayasanın bütünü”, niteliği, felsefesi, özgürlükler politikası vb. teorik boyutları atlanarak, değiştirilemez maddeler, hükümet sistemleri, laiklik ilkesi ve vatandaşlık tanımı gibi stratejik ve mevzi hususlar üzerinden yürütüldüğünü ve şiddetli çatışmalara (geçimsizliklere) yol açtığını gözlemliyoruz. Başka söyleyişle, tartışılan konular, anayasada “şimdi olduğu gibi değil de, başka türlü yazıldığında” sosyo-politik açıdan bir çözüm üretilmiş olacakmış gibi görünmüyor.
Bir anayasadan, nelerin beklenip, nelerin beklenemeyeceği, öncelikle anayasanın ve işlevlerinin iyi anlaşılmasıyla mümkündür. 34 yıl içinde muhtevasının üçte birinden fazlası değişen 1982 anayasası, henüz yürürlüğe girmeden antidemokratik olmakla eleştirilmiş ve o günden bu güne yapılan tüm anayasa değişikliklerine rağmen bu tartışmalar gündemden hiç düşmemiştir. Bu tartışmalara bir cevap olarak sunulmak istenen “sivil anayasa” acaba ülkemizde otoriter modernleşmeden, demokratik modernleşmeye geçişi sağlayabilecek midir? Siyasi kültür ve meşruiyet tartışmalarını da beraberinde getiren bu sorunlar bizi “neden (yeni) bir anayasa?” ve “nasıl bir (yeni) anayasa?” sorusunu daha dikkatli ve titiz düşünmek gerektiği fikrine götürmüştür.
İşte, gündemdeki “yeni anayasa” tartışmalarına, açıklamaya çalıştığımız kapsayıcı perspektiften, yani mümkün olduğunca, dışarıdan bakmayı, bakabilmeyi, bilimsel, rasyonel çerçevece tartışabilmeyi önemsiyor, öneriyoruz. Bu bakımdan, mesela, her şeyden önce, yaygın biçimde talep edilmesine rağmen, yeni, sivil ve yaşayan bir anayasaya, “gerçek bir ihtiyaç” var mıdır ve bu ihtiyacın ortaya çıkmasına neden olan unsurlar nelerdir. Bu unsurların temsil ettiği sorunlar, anayasa değişince, değişecek, düzelecek midir? Bu konuda önceki anayasa tecrübelerimiz bize ne söylemektedir? gibi sorularla işe başlamak gerekir.
Bununla birlikte, tarihsel birikiminden beslenen ve gelecek vizyonu ile örülen, yerel ile evrensel ilkeler arasında bağ kurabilen ve toplumun her kesiminin kendi değerlerini onda bulabileceği bir demokratik anayasaya sahip olmak, çağdaş bir devletin vatandaşları olarak, hem hepimizin en temel hakkı, hem de en büyük beklentisidir. Bu yüzden, arızi ya da farazi sorunlar üzerinden yürütülen tartışmalar ve ideolojik ve siyasal söylemler doğrultusunda yeni bir anayasayı kurgulamaya çalışmak yerine, gerçek (toplumsal) sorunların çözümüne odaklı, toplumsal talepleri karşılayacak nitelikte, bilimsel ve rasyonel (felsefi) çerçevede, hem usulü hem de içeriği bakımından demokratik bir anayasanın nasıl inşa edilebileceğini tartışmanın çok daha önemli ve değerli olduğuna inanıyoruz.
Bu çerçevede düzenlemekte olduğumuz ulusal “Demokratik Anayasa Sempozyumu” ismini taşıyacak olan bilimsel etkinliğimize bir bildiriyle ya da bildirisiz olarak katılarak, fikirlerinizi bizimle paylaşmanız, hem etkinliğimizin amaca hizmet etmesine, hem de Ülkenin somut bir sorununa bilimsel düzlemde bir teşhis konularak, tedavi için gerekli teorik üstyapının oluşmasına katkıda bulunacak ve bizleri onurlandıracaktır.
Saygılarımızla
Ayrıntılı Bilgiler Web Sayfamızdan Yayımlanacaktır.
Düzenleme Kurulu